31 Mart 2013 Pazar

kadın dili : bükçe


Her okuduğumda yüzümde gülümsemeye sebep olan bir yazı bu :)
Bir babanın evlenmeden önce oğluna verdiği tavsiyeler...
Sanırım ben de bu dili çoğu zaman kullanıyorum :)
okuyun bakalım siz de kendinizden bir şeyler bulabilecek misiniz ?


Oğlum bir hafta sonra evleniyor. 
Sorumluluk sahibi bir baba olarak ona öğüt vermem gerekiyor. 
Fakat bunu evde

 yapamam çünkü annesi ağız tadıyla öğüt vermeme izin vermez, sözü ağzımdan kapıp kendi devam eder. 

İş yerimden oğluma telefon açtım, “Akşam yemeğini dışarıda birlikte yiyelim.” dedim. Deniz kenarındaki bu şirin lokantada şimdi onu bekliyorum. Geliyor aslan parçası, yakışıklılığı da aynı ben. 
Yan masadaki kızlar gözleriyle oğlumu süzüyorlar. 
Bakmayın kızlar, onu kapan çoktan kaptı. 
Hoş beşten sonra konuya giriyorum.

-Oğlum haftaya düğünün var, bir baba olarak sana bazı konularda yol yordam göstermem gerekiyor. 
Çocukluğunda suç işlediği zamanlardaki gibi birden bire kızardı. 
Kerata ne anlatacağımı zannettiyse!
-Baba ben yirmi altı yaşındayım, bazı şeyleri biliyorum artık.

-Ah senin o biliyorum zannettiğin konularda da çok bilmediğin çıkacak ama ben o konulardan bahsetmeyeceğim. 

Keşke konuşabilseydik ama henüz o kadar modern olamadım.
Rahat bir nefes aldı. Bu arada yemeklerimiz de geldi. 
Oğlumla şöyle keyif yaparak muhabbet edelim bakalım.

-Kaç dil biliyorsun oğlum sen?
-İngilizce, Fransızca, bir de Türkçe’yle üç dil oluyor.
-Bugün ben sana dördüncü dili öğreteceğim. 
Dilin adı Bükçe. 
Kadınlar tarafından kullanılır. 
Sen buna “kadın dili” de diyebilirsin. 
Güldü. 
Güldüğü zaman benim yanağımdaki gibi küçük bir gamzesi var, o ortaya cıkıyor.
-Kadınların ayrı bir dili mi var?
-Tabii ki. Eğer kadın dilini bilirsen bir kadınla yaşamak dünyanın en büyük zevkidir, ama bu dili bilmezsen hayatın kararabilir. O yüzden bir kadınla mutlu olmak isteyen her erkek Bükçe’yi öğrenmeli.
- İyi de niye Bükçe?
-Çünkü kadınlar konuşurken, genellikle söyleyecekleri sözü net söylemezler. Eğip bükerler; onun için dilin adını “Bükçe” koydum.
-“Bükçe zor bir dil mi baba?” diye sordu gülerek.
-Bana bak, çok önemli bir konu ama eğleniyor gibisin, biraz ciddiye al. 
Bir kadınla mutlu olmak istiyorsan bu dili bilmen çok önemli. 
Çünkü kadınlar sözü bükerek bükçe konuşurlar sonra da senin sözün doğrusunu anlamanı beklerler. 
Felsefesini anlarsan kolay, anlamazsan zor. 
Mesela Çinli bir karın var, sen karına sürekli Fransızca “seni seviyorum” diyorsun ama karın hiç Fransızca anlamıyor. Fransızca “seni seviyorum” un onun için bir anlamı yoktur. Ona Çince seni seviyorum dediğinde seni anlayabilir.
-Tamam baba, haklısın ciddiyetle dinliyorum. Peki, sence kadınlar neden bizimle aynı dili konuşmuyorlar, söyleyeceklerini direkt söylemiyorlar ?
-Bence bir kaç sebebi var. Birincisi, duygusal oldukları için, hayır cevabı alıp kırılmaktan korktuklarından sözlerini de dolaylı söylüyorlar. 
İkincisi, kadınlar dünyaya annelikle donanımlı olarak gönderildikleri için onların iletişim yetenekleri çok güçlü.
-Bu konuda biz erkeklerden bir sıfır öndeler yani?
-Ne bir sıfırı oğlum, en az on sıfır öndeler. 
Düşünsene, henüz konuşmayan, küçük bir çocuğun bile yüz ifadesinden ne demek istediğini hemen anlıyorlar. 
İşin kötüsü kendileri leb demeden leblebiyi anladıkları için biz erkekleri de kendileri gibi zannediyorlar. Onun için leb deyip bekliyorlar. 
Hatta bazen, leb demek zorunda kaldıkları için bile kızarlar.
 “Niye leb demek zorunda kalıyorum da o düşünmüyor?” diye canları sıkılır.
-Biz de bazen Canan’la böyle sorunlar yaşıyoruz. “Niye düşünmedin?” diye kızıyor bana.
-Kızarlar oğlum, kızarlar. Kadınlar ince düşüncelidirler, detaycıdırlar, küçük şeyler gözlerinden hiç kaçmaz. Bizim de kendileri gibi düşünceli olmamızı beklerler, fakat erkekler onlar gibi değil. 
Biz bütüne odaklıyız, onlar detaya. Beyinlerimiz böyle çalışıyor.
-Ne olacak baba o zaman, yok mu bu işin çaresi?
-Var dedik ya oğlum, Bükçe’yi öğreneceksin, bunun için buradayız.
 Hazır mısın?
-Hazırım baba.
-Bükçe bol kelime kullanılan bir dildir.  
Biz erkeklerin on kelime ile anlattığı bir konu, Bükçe’de en az yüz kelime ile anlatılır. Dinlerken sabırlı olacaksın. 
Mesela karın o gün kendine elbise aldı, diyelim. 
Bunu sana “Bugün bir elbise aldım.” diye söylemez. 
Elbise almak için dışarı çıktığı -ndan başlar, kaç mağazaya gittiğinden, almak için kaç elbise denediğinden, indirimlerden, yolda gördüğü tanıdıklarından, alırken yaptığı pazarlıktan devam eder ve sana kocaman bir hikaye anlatır.
-Hikaye dili yani?
-Aynen öyle. Sen akıllı bir erkek olarak ona asla, 
“Hikaye anlatma, ana fikre gel,  kısa kes.” demeyeceksin. Böyle bir şey dediğinde bittin demektir. İster öyle de, istersen “seni sevmiyorum.” de. İki durumda da “seni sevmiyorum” demiş olacaksın.
-Ne alakası var baba “seni sevmiyorum” demekle “kısa anlat” demenin?
-Çok alakası var. Kadınlar dinlenmedikleri zaman sevilmediklerini düşünürler.
-Bu önemli. Bükçe’de dinlemek sevmektir diyorsun.
-Aynen öyle. Devam edelim. Bükçe ima dolu bir dildir. 
Kadınlar konuşurken bir şeyler ima etmeyi severler. Biz erkekler de imalı konuşuyoruz diye düşünürler ve gözlerimizle onlara ne demek istediğimizi çözmeye çalışırlar. Oysa erkeklerin ima yeteneği pek gelişmemiştir. Bizim kastımız söylediğimiz şeydir.
-Geçen hafta Canan bana “Bir kaç kilo daha versem gelinliğin içinde daha iyi duracağım.” dedi. Ben de “Böyle de iyisin.” dedim. 
Canı sıkıldı, bir kaç saat surat astı. “;Neyin var?” diye sordum. 
“Hiçbir şeyim yok.” dedi. Sence nerede hata yaptım?
-“Böyle de iyisin” derken o “de” ekini orda kullanmamalıydın. 
Canan bunu şöyle anlamıştır. “Böyle de fena sayılmazsın, eh işte, idare edersin ama tabi daha da iyi, daha da güzel olabilirsin.”
-Peki ne demem gerekiyordu?
-Şunu hiç unutma. Kadınlar kendileri ile ilgili, giysileri ile ilgili ya da aileleri ile ilgili bir soru soruyorlarsa, kesinlikle iltifat bekliyorlardır. 
Es kaza eleştirmeye kalkarsan yandın. Bunu hiç unutmazlar. 
O gün “Hayatım sen zaten Çok güzelsin, kilo vermeye falan bence ihtiyacın yok.” deseydin,  günün zehir olmazdı. Mesela bir gün kucağına oturup “Ağır mıyım?” derse sakın ;Evet, biraz” falan deme “Hayır” de. Yoksa bir daha kucağına oturmaz.
-Yani diyorsun ki bir kadın her daim güzeldir, her giydiği yakışır ve her kadının annesi bir hanımefendi, babası da beyefendidir. Bana ne yaparlarsa yapsınlar.
-Aferin oğlum, çok hızlı anlıyorsun bana çekmişsin. 
Kadının, kendi anne babasıyla sorunu olsa, kendi eleştirir ama asla senin eleştirmeni kabul etmez. Bunu kendine hakaret olarak alır.
-Ve asla unutmazlar, değil mi?
-Aynen öyle. Yıllar once annene, annesi için “Biraz cimri.” demiştim. 
Hala “Sen benim annemi sevmezsin.” der ve annesi bize bir şey aldığında gözüme sokar, en çok göreceğim yere koyar.
-Hadi o konularda dilimi tutarım da, şu ima işini çözmek zor geldi.
-Zor gibi ama biraz gayret edersen çözersin. 
En önemlisi imaları anlayacaksın ama “Sen şunu mu demek istiyorsun?” diye asla yüzüne vurmayacaksın.
-Anladım. Anlayacaksın ama anladığını belli etmeyeceksin.
 Buna şöyle de diyebiliriz. O beni iğnelediğinde “Niye bana iğne batırıyorsun?” Diye sormayacağım, o iğneyi ben kendi kendime batırmışım gibi yapacağım.
-Güzel ifade ettin oğlum. Mesela dün öğlen annen beni aradı. 
“Akşama tok mu geleceksin?” diye sordu. Beni biliyorsun akşam yemeklerinde hep evdeyimdir. Kırk yılda bir dışarıda yerim onu da haber veririm. Tabi ben hemen anladım annenin ne demek istediğini. “Tok gel, yemekle uğraşmak istemiyorum” demek istiyor. Anladım ama tabi “Ne demek istiyorsun?” demedim.
-Dün çok yorulmuştu baba, düğün alışverişine çıkmıştık.
-Bunun pek çok sebebi olabilir. 
Yorulmuş olabilir, bir kabul gününden tok gelmiş olabilir, bin beş yüzüncü diyetine başlamış ve o gün yemekle uğraşmak istemiyor olabilir. 
Ama bunu biz erkekler gibi kısa yoldan “Canım benim karnım tok, sen de dışarıda bir şeyler ye, ya da yorgunum, gelirken bir seyler getir yiyelim.” demez. 
Sanki böyle derse, iyi ev kadını rütbesi tozlanacak, mevki kaybedecek. 
İlla Bükçe anlatacak, asık bir yüzle karşılaşmamak için senin de anlaman gerekiyor. “Hayır, evde yiyeceğim ama istersen hazır bir şeyler alıp geleyim, ne dersin?”dedim. 
“Tamam.” dedi. Döneri sever biliyorsun, dün eve giderken, ekmek arası döner yaptırdım. Onun dönerini de porsiyon yaptırdım. 
Bunu düşündüğüm için ayrıca sevindi. O da diyette, düğünde daha zayıf görünme derdinde bu sıralar.
-Bu Bükçe’de kısa konuşma yok mu baba?
-Var ama yerinde olsam hiç tercih etmezdim. Kadın konuşmuyorsa ya da kısa konuşuyorsa kesin ciddi bir sorun var demektir. Mesela baktın canı sıkkın, soruyorsun, “Neyin var?” diye. “Hiçbir şeyim yok.” diyorsa, aman bir şeyi yokmuş diye bırakma. Yoksa az sonra, çok ilgisiz olduğundan yakınarak, ağlamaya başlar.
-Bükçe’de “Hiçbir şey yok.” demek “;Çok şey var, benimle ilgilen.” demek oluyor, o zaman.
-Evet. Biz erkekler “Bir şey yok.” diyorsak ya gerçekten bir şey yoktur, sadece başımızı dinlemek istiyoruzdur ya da bir sey vardır ama; 
“Şu anda konuşacak bir şey yok.” diyoruzdur. 
Her ikisinde de konuşmak istemiyoruzdur. Ama kadınlar ilgiyi sevgi olarak gördükleri için “Bana değer veriyorsan, ilgilen ki anlatayım.” 
demek istiyordur. Çok nadiren gerçekten anlatmak istemiyor olabilir, o zaman da fazla üstüne varıp bunaltmayacaksın tabi.
-Bir arkadaşım da “Kadınların ‘Peki.’ demesi tehlikelidir” demişti.
-Doğru. Bir kadının ağzından çıkan kuru bir ‘peki’, ‘olur’, ‘tamam’ her zaman tehlikelidir. 
Bu Bükçe’de “Şimdi tamam diyorum ama acısını daha sonra çıkaracağım.” demektir. 
Sana en kısa zamanda kesin bir ceza keser. 
Fakat pekinin yanında “Peki canım, olur hayatım” gibi bir hoşluk ekliyorsa korkmaya gerek yok.
-Zor bir dil baba.
-Yok yok gözün korkmasın, her yabancı dil gibi. 
İlk başlarda biraz çalışacaksın, pratik yapacaksın, bazen hatalar yapacaksın, dikkat edeceksin sonra otomatiğe bağlanırsın. 
Kolay yanı şu; senin bükçe konuşman gerekmiyor. 
Dili anlaman yeterli.
-Anlamak da pek kolay değil ama.
-Korkma, o kadar zor değil. 
En önemli kuralları ben sana öğretiyorum zaten. 
Devam edelim. 
Kadınlar istediklerini söylemek zorunda kalınca, düşünemediğimiz için biz erkeklere kızarlar ve konuşurken suçlayarak konuşurlar; fakat suçladıklarının farkında olmazlar. 
Sitem ediyoruz zannederler.
-Nasıl yani?
-Mesela, karın sana “Ne zamandır dışarı çıkmadık.” derse bunu suçlama olarak üstüne alma, canı seninle gezmek istiyordur, bunu sen düşünüp teklif etmediğin için kalbi kırılmıştır. Maksadı seni suçlamak değildir. 
“Daha geçenlerde gezmeye gittik.” gibi bir savunmaya girme. 
“Tamam canım haklısın, ben de istiyorum, en kısa zamanda gideriz.” de, konu kapanır.
Tabi ilk fırsatta da sözünü yerine getirirsen iyi olur.
-Küçük ama önemli detaylar.
-Aynen öyle. Mesela karın “Üşüdüm.” diyorsa, “Üstünü kalın giy.” demeni ya da kombiyi açmanı değil, ona sarılmanı istiyordur.
-Keşke okullarda öğretselerdi biz erkeklere Bükçe’yi. 
Ne kadar erken başlasak o kadar çabuk kavrayabilirdik belki.
-Haklısın, aslında ben de sana öğretmek için geç kaldım.
 Neyse zararın neresinden dönülse kardır.
-Not mu alsaydım… Epeyce detayı varmış dilin.
-Sen bilirsin oğlum, unutacaksan al. 
Keşke ben de not alıp gelseydim. Umarım sana eksik öğretmem. 
Şimdi aklıma geldi. Kadınların en nefret ettiği sözcük “Fark etmez.”dir. “Fark etmez”i kadınlar “Hiç umurumda değil, ne yaparsan yap.” diye anlarlar.
-En değerli sözcük nedir?
-Sen bil bakalım.
-“Seni seviyorum.” herhalde.
-Evet, kadınlar “Seni seviyorum.” sözünü sık sık duymak isterler. Biz erkekler “;Söylemiştim, zaten biliyor.” diye bu konuda gaflete düşmemeliyiz.
-Bükçe sadece konuşma dili midir baba? 
Bunun bir de davranış dili var gibi geliyor bana.
-Zekan kesinlikle bana çekmiş. 
Ben de tam ona geliyordum. 
Davranışlar da çok önemli tabii. 
Kadınlar küçük şeylere önem verirler.
 Akşam ona sarıl, televizyon izliyorsan sarılarak izle. 
Gündüz onu düşündüğünü ifade etmek için kısacık da olsa bir mesaj gönder, küçük sürprizler yap. 
O yemek hazırlarken ona yardım et, salata yap, çay demle.
-Akşam gelip sırt üstü yatmak yok yani.
-Gözünde büyütme.
 Sayınca çok şey gibi görünüyor ama aslında bunlar zaman alacak, zor ve masraflı şeyler değil. 
Sen bu küçük şeylere dikkat et, zaten karın sana paşa gibi davranır, seni yormaz. 
Bir erkek bu küçük şeylere dikkat etmezse zamanını karısıyla büyük kavgalar yaparak geçirir. 
Sevgiyle geçirmek varken niye kavgayla geçiresin ki?
 Kadınlar çok vericidir ama, eğer sen hep alıp hiç vermezsen, 
bir gün birden patlarlar. Küçük küçük alırlarsa, büyük büyük verirler.
-Tamam baba, bunlara dikkat edeceğim.
- Garson yemek tabaklarını kaldırırken oğlumun telefonu çalmaya başladı. Belli ki nişanlısı arıyor, konuşmak için deniz kenarına doğru adımlamaya başladı. Az sonra geldi.
-Baba çok teşekkür ederim. Bükçe’yi anlamaya başladım. Canan aradı. “Salonun perdeleri ne renk olsun karar veremedim, yarın birlikte mi baksak?” dedi. 
Tam “Fark etmez, sen seç.” diyecektim ki bunu senin söylediğin gibi 
“Ev de perde de umurumda değil.” gibi anlayacağı aklıma geldi.
 “Tabii canım, istersen birlikte bakabiliriz ama ben senin zevkine güveniyorum, sen seç istersen.” dedim, çok mutlu oldu. 
Kendi seçecek.
-O zaten perdeyi çoktan seçmiştir de kadınlar illa yaptıklarını onaylatmak isterler. 
Birlikte de gitsen o seçtiği perdeyi almak isteyecektir. 
Biz erkekler onların ne demek istediklerini anlarsak, işlerden kolay sıyırırız.
-Baba tekrar teşekkür ederim. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım.  
Bana Bükçe’yi öğretmeseydin halimi düşünmek bile istemiyorum.
-Şanslısın oğlum. Benim seninki gibi bir babam yoktu. 
Bunları deneye yanıla öğrenmem yıllarımı aldı. 
Sen yine iyisin, hazıra kondun. 
Güle güle kullan, isteyene de öğret, herkes de güle güle kullansın. Kullansınlar ki yüzleri gülsün.
Kaynak: Sema Maraşlı’nın Eşimle Tanışmayı Unutmuşuz kitabından…”

30 Mart 2013 Cumartesi

son sözler

herkese merhaba..

haftanın son iş günü olmasından dolayı gayet mutluluk içinde vakit geçirirken bir sitede gördüğüm yazıyı paylaşmak istedim.
yazı " iyi kimselerin son sözleri" olarak geçiyor ve ölüm döşeğindeyken söyledikleri son sözler yazıyordu.
okuyunca kendimi kötü hissettim açıkçası.
Rabbim hepimizi affetsin.

Çünkü o çok bağışlayıcı ve affedicidir.
* İbni Münkedir hazretleri ölüm döşeğinde ağlıyordu.
Sebebini sordular. “Kasten büyük bir günah işlemedim.
Önem vermediğim küçük bir günah, Allah’ın gazabına sebep olduysa diye korktuğum için ağlıyorum” dedi.

*
Âmir bin Abdülkays da ölürken ağlıyordu.
Soranlara, “Boşa geçirdiğim günlerim için ağlıyorum” dedi.

*
İbni Mübarek hazretlerinin ölürken yoksul hâlini gören azatlı kölesi İbni Abdullah ağlamaya başladı.
“Sen ne kadar zengin idin, evinde bir şey kalmamış.
Bu hallere mi düşecektin” diye sızlandı.
İbni Mübarek hazretleri, “Ağlaman lüzumsuzdur.
Ben zengin olarak yaşamak, fakir olarak ölmek için dua ederdim.
Allahü teâlâ da duamı kabul buyurdu” dedi.

*
Salih bin Mismar’a
“Ölüyorsun, çoluk çocuğu birine emanet etmeyecek misin?” dediler.
O da “Onları âcizlere emanet edemem, Allah’tan utanırım” buyurdu.

*
Ebu Süleyman Darani, ölürken
“Ne mutlu sana ki, affı ve rahmeti bol Allah’a gidiyorsun” dediler.
O da, “Evet iğneden ipliğe her şeyin
hesabını vermek üzere gidiyorum” dedi.

*
Sırri Sekati, ölüm döşeğinde kan-ter içinde iken,
kendisini yelpaze ile serinletmeye çalışan Cüneyd-i Bağdadi’ye, “Ciğerleri yanan adama yelpazenin ne faydası olur?” buyurdu.

*
Hikem bin Abdülmelik, baygın yatarken, orada bulunan biri
“Ya Rabbi, bu kimse pek iyi bir hayat yaşamadı,
fakat cömert idi, ölümü ona kolaylaştır” diye dua ederken
Hikem bin Abdülmelik gözlerini açıp dedi ki:
Azrail aleyhisselam geldi, “Cömertlerin canını rıfk ile alırım” dedi.

*
Salih bir zatın hanımı, efendisinin ölmek üzere olduğunu görünce ağlamaya başladı. Hanımına “Niçin ağlıyorsun?” diye sordu.
O da, “Senin için” deyince, “Sen kendine ağla, ben 40 yıldır bugün için ağlıyorum” buyurdu.
İbrahim Ziyad, “Ölü için sessiz ağlanabilir.
Ama en iyisi, kendi akıbetini düşünüp ağlamaktır” buyurdu.

*
Büyük zatlardan biri, “Eskiden biz gittiğimiz cenazelerde herkes hüngür hüngür ağladığı için cenaze sahibinin kim olduğunu tanıyamaz, taziyede zorluk çekerdik” buyuruyor.
Halbuki şimdi mezarlıkta bile gülenler oluyor.
Bir gün kendisinin de öleceğini düşünmüyor.
Bu gafletin sebebi işlenen günahlar yüzünden kalbin kararmış olmasıdır.

*
Bir sarhoş öldü. Hanımı cenazeyi yıkayıp defnedecek kimse bulamayınca, iki hamal tutup cenazeyi kabristana getirdi.
Orada bir zahid, bir cenazenin namazını kılmaya hazırlanırken, onu görenler de gelip cenazenin namazını kıldılar.
Fakat bir zahidin, bir sarhoşun namazını kılmasına hayret ettiler.
Zahid dedi ki: “Bu gece rüyamda kabristana gitmemi, orada sahipsiz bir cenazenin namazını kılmamı söylediler.
‘O cenaze affedilmişlerden biri’ dediler.”

Sarhoşun hanımından kocasının iyi yönleri olup olmadığını sordular.
O da şöyle anlattı: “Beyim, fâsık idi, içki içerdi.
Fakat namazını hiç terk etmedi. Sabah namazını hep cemaatle kılardı. Öksüzlere merhamet eder, onların nafakalarını temin ederdi.
İçki içip ayıldığı zaman, “Ya Rabbi benim gibi fâsıkı Cehennemin neresine atacaksın” diyerek ağlar, içkiyi bırakamadığına üzülürdü.” Zahid bunları dinledikten sonra,
“Demek affedilmesine bu güzel huyları sebep oldu” buyurdu.

*
Peygamber efendimizin son sözlerinden biri, Namaza dikkat edin idi. (İbni Mace)

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her Peygamberin ümmetine son nefeste vasiyeti namazdır.) [Gunye]

27 Mart 2013 Çarşamba

bir evin eşiği





İbrahim(as) uzun süredir görmediği oğlu İsmail(as)’i ve henüz tanımadığı gelinini görmek için ziyaretlerine gitti.
Evlerine varıp kapıyı çaldığında gelini,
İsmail(as)’ın eşi açtı kapıyı.
Oğlu İsmail(as)’ı sordu.
İsmail(as)’ın evde olmadığını, yiyecek bir şeyler bulmak için
ava gittiğini söyledi gelini.


İbrahim(as) gelinine sordu: ”Nasılsınız, geçiminiz nasıl?”

-“Darlık içerisindeyiz, gayet kötü bir haldeyiz.”

İbrahim(as): ”Kocanız gelince selam söyleyin,
evinin eşiğini değiştirsin” dedi ve beklemeyip gitti.

İsmail(as) eve döndüğünde babasının kokusunu almıştı.
Hanımına “Bugün evimize gelen oldu mu?” diye sordu.

Eşi de yaşlı birinin geldiğini söyleyip aralarında
geçen konuşmayı anlattı.
İsmail(as) hanımına “kendisine bir şey tembih edip etmediğini” sorduğunda eşi,yaşlı adamın kendisine selam söylediğini
ve “kapısının eşiğini değiştirmesini tembihlediğini” söyledi.

İsmail(as) şifreleri çözdü.Hanımına dedi ki:
”O gelen yaşlı adam babam İbrahim’di.
Tembihi de senden ayrılmamdır. “ diyerek bu ilk eşinden ayrıldı.

İsmail(as) daha sonra tekrar evlendi.
Kendisinin evde olmadığı bir gün yine İbrahim(as) evlerini ziyarete geldi. Kapıyı çaldığında yeni gelinine açtı.
 İsmail(as)’ın evde olmadığını, rızık peşinde koşuşturduğunu söyledi.

İbrahim(as) kendisini tanımayan bu gelinine de sordu:
 “Nasılsınız, geçiminiz nasıl?”

-“Biz hayır, saadet ve bolluk içerisindeyiz, Allah(cc)’a hamd ederiz.”

İbrahim(as) bu cevap üzerine çok memnun oldu,
onlara dua etti, oğlu İsmail(as)’ı beklemeden gitti.
Giderken gelinine dedi ki: ” Eşiniz geldiğinde ona selam söyleyin,
kapının eşiğini güzel tutsun.”

İsmail(as) eve döndüğünde yine babasının kokusunu almıştı.
Eşine “bugün evimize gelen oldu mu?” diye sordu.
 Güzel yüzlü bir ihtiyar geldiğini, kendisine selam söylediğini,
“kapının eşiğini güzel tutmasını tembihlediğini” anlattı.

İsmail(as) dedi ki: “O gelen babamdı, sende evimin eşiğisin.
Babam seni hoş tutmamı emretmiştir.”

İsmail(as) hayatını, huzur, saadet ve bereket içerisinde bu eşi ile tamamladı.


(Kur'an-ı Kerim'e göre Peygamberler ve tevhit mücadelesi
Prof. İsmail L.ÇAKAN-N.Mehmed SOLMAZ,107-109)




Biz bayanlar olarak her birimiz halihazırda ya “bir evin eşiği” durumunda veya er ya da geç, 
bugün ya da yarın “bir evin eşiği” olacağız.

Rabbim karşı karşıya kalınabilecek bütün zorluk ve
güçlükleri göğüsleyip bertaraf edecek ve
bütün aile fertlerini sarıp kucaklayacak sıcacık bir yuvaya,
yaşamın bütün sıkıntı ve streslerinden uzak huzurlu bir mekana
 çevirecek olan güç ve kudreti bizlere nasip etsin inşallah...

HOŞÇAKALIN...

26 Mart 2013 Salı

evliliğin ilk adımları :)


Evlilik hazırlığı yapan benim gibi kararsızlar için
yol gösterici niteliğinde olan bu yazıyı hazırladım :)




çok şükür ki biz bu aşamaların % 80'ini bitirmiş durumdayız :)
darısı diğer çiftlerin başına.

öncelikle; sıfırdan bir ev dekore etmek, mevcut bir dekorasyonu yenilemekten çok daha kolaydır.

bunun bilincinde ve rahatlığında olmak lazım.







1-Beğendiğiniz dekorasyon stilini biliyor olmanız gerekir.

Evinizin genelinde hakim olacak dekorasyon sitilini belirlemek için beğenilerinizi gözden geçirmek gerekir.




Modern, minimalist çizgiler, az detaydan mı hoşlanıyor,
yoksa klasik modelleri, avangard tarzı mı seviyorsunuz?



Dekorasyonda yaşanmışlığı olan mobilya ve objeleri kullanarak,
 vintage tarzı ya da klasikle moderni doğru harmanlayarak
eklektik bir tarz da yakalayabilirsiniz. 



Seçim siz ve eşinizin ortak beğenilerinize göre şekillenecektir.
Biz seçimimizi sade ve az detaylı,
göz yormadan güzel olan eşyalardan yana kullandık...



evimizin mobilyalarıyla ilgili resimler maalesef arşivimde yok.
benzer resimleri ekledim.




2- Bütçenizi belirlemeniz ve
bütçenize uygun en doğru ürünleri seçmeniz gerekir.








Evinizde ihtiyacınız olan tüm ürünlerin bir listesini yapın.
Sandalyeden yatağa, masadan kanepeye tüm ürünlerin listesini çıkardıktan sonra, karşılarına piyasada gezerek edindiğiniz
fikire göre tahmini fiyatlarını yazın.
Toplayarak bütçenize uygun olup olmadığına karar verin.
Bütçenizden fazla rakamlara ulaştıysanız
öncelikle zaruri olmayanları belirleyin. 





Ancak unutmayın günümüzde artık her
bütçeye uygun istediğiniz tarzda ürüne ulaşmak mümkün.
O nedenle daha çok ürün görmek için daha çok gezin, araştırın.
İnternet bizler için bu anlamda gerçekten
çok yardımcı bir araç haline geliyor.





Bizim gibi ayrı illerde yaşayan çiftler için
internette beğenilen modelin yerinde görülmesi büyük bir şans.
Örneğin ben nişanlıma şu markanın şu modeline bakar mısın dedim
o da sağolsun gidip baktı ve aldı :)



3-Eşyaları satın almadan evin belli olması gerekir.

Kendinize ait eviniz varsa elbette avantajlı başlıyorsunuz.
Hem dekorasyon sırasında çekinmeden evi de tadil ederek kullanabilir, hemde kalıcı ve eve uygun mobilya perde ve halılar alabilirsiniz.
Ancak kiralık evde dekorasyon yapmanız gerekiyor ise,
öncelikle kesinlikle evi tutun. 



Sonra bir metre ile eve gidip ölçün.
küçük krokiler hazırlayın.
Alacağınız kanepe, masa, sehpanın boyutlarının
ne olması gerektiğini belirleyin.
Evdeki kapılar ve koridorların ölçüsü bile
mobilyaların geçebilmesi açısından önemlidir.
Ürünleri satın alırken bu bilgiler size çok yardımcı olacaktır.
ayrıca kiralık evde perde yaptırrıken, eğer az pencereli bir ev ise,
daha fazla penceresi olan bir eve taşınma
ihtimalinize karşı en az iki odanın perdelerini aynı yaptırmanız ileride ekonomik davranabilmenizi sağlayacaktır.





Gerektiğinde yeni taşınacağınız evde büyük bir
salonun tüm perde ihtiyacını karşılamış,
küçük bir oda perdesi alarak sorununuzu çözmüş olursunuz.
Bizim için sıkıntılı bir süreçti.
Eşyaların yerini kaç kere değiştirdim ben bile unuttum.
Şuan belli bir düzene oturdu sayılır ama
düğünden önce tekrardan düzenleme yapılabilir :)



Mobilyalar yerleştikten sonra perde ve halılar için ölçülerimizi aldık.
Halılarımızı ölçülerimize uygun şekilde aldık.
Perdeler dikimde.



İnşallah hepsi tamamlanınca resimlerini ekleyeceğim. 

Yine benzer resimleri ekledim.
Evlenecek arkadaşlara tavsiyemiz perde ve 
halıları en sona bırakmanız. 

Eşyalar ile uyumu yakalamak istiyorsanız bu şekilde bir yol izlemelisiniz.






4- Renk seçimi

Renk seçiminde beğenileriniz kadar,
mekanın yapısal özellikleri de önemlidir.
Dar, karanlık mekanlarda açık renkleri
daha geniş göstermesi için tercih edebilirken,
geniş ya da bol ışık alan mekanlarda canlı tonları tercih edebilirsiniz.
Yine tercihe bağlı olarak bol ışık alan bir mekanda
açık renkler kullanabilir ve  güneşin enerjisini uzun süre içeride depolayabilirsiniz. 



Doğal ahşap ve taşlarla mükemmel uyum
gösteren kırmızı renk ile duvarlarınıza enerji getirebilir,
ağırlıklı olarak kullanacak kadar cesaretiniz yoksa

kiriş ve kolonların fazla ölçülü görünmesini önlemek için
canlandırıcı ton olarak kullanabilirsiniz.
Yatak odasında rahatlık ve sükunetin hakim olması gerektiğinden
sert kontrastların, ağır renklerin yerine
yumuşak renkleri tercih etmelisiniz.
 İklimi de göz önünde tutmalısınız.






 Kuzeye bakan odalarda, sıcak renkler kullanılmalı,
güney odalarında ise mavi grubu gibi
serinletici renklere yer verilmelidir.
Sakin bir yatak odası için pastele yakın tonlar
kullanmaya dikkat etmelisiniz. 






Bizim evimiz kira olduğu için her odaya
farklı bir renk maalesef kullanmadık.
Kum beji denilen ve son yılların gözdesi haline gelen
boyayı nişanlıma söyledim.
Böylece ev kum bejine boyandı :)



aklıma gelen düşünceler bunlar..
sizler de bu konuda görüşlerinizi yorum olarak yazabilirsiniz.



 :)

25 Mart 2013 Pazartesi

25 Mart 2009


Anlarsın ki;

Bu alem gerçekte bir serapmış,
İçini yakan özlem, Allah’a kavuşmakmış ..



Muhsin YAZICIOĞLU



25 MART ŞEHİTLERİ


Kaya İstektepe

Murat Çetinkaya
Erhan Üstündağ

Yüksel Yancı
ve Muhsin Yazıcıoğlu.. 



Rahmet ve Minnetle Anıyoruz.
Mekanınız Cennet Olsun...




"Babacım seni çok özledim. Yazın sana çiçek alacağım.
Sonra kendi ellerimle dikeceğim.
Babacım ben hasta oldum.
Ne diye sorarsan ateşim çıkıyor.
Ben seni çok çok özledim.
 Bide Subhanekeyi ben bugün ezberleyeceğim."


Muhsin Başkanla Aynı Helikopterde vefat eden
Gazeteci İsmail Güneş'in oğlu Çağan'ın babasının mezarına bıraktığı mektup..

internette gördüm bugün..
boğaz düğümletecek bir mektup.

Rabbim kalanlara sabır versin..